8 Temmuz 2010 Perşembe

Bir Hayalim Var: Son 10 Yılın Kısa Özeti

Küçüklüğümden beri bana sorulan "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" tarzındaki sorulara "Oyuncu" derdim. Bu 5 yaşındaykende böyleydi, 10 yaşındaykende, 15 yaşındaykende. Arkadaşlarım evcilik oynarlardı ben tiyatroculuk oynardım, en sevdiğim şey milleti işletip-telefondan değil tabi yüzyüze- bana inanmalarını sağlamaktı. Çünkü inanmalarını sağlamak benim oyunculuğuma verdikleri bir övgüydü. Babam bu yüzden bana yasaklamıştı çünkü her şeye inanıyordu.

Babaannemin kuzeni Şirin Teyze, tiyatro sanatçısıydı. Yale'de drama okumuştu, Haldun Dormen sınıf arkadaşıydı, Gencay Gürün kankasıydı. İçimden hep ama hep Şirin Teyzenin birazcıkta olsun genlerinin bana geçmiş olmasını dilerdim. Kendimi ona benzetirdim filan. Geçen kış ona gidip "ben de sizin yolunuzdayım, ailede ikinci bir oyuncu çıkacak" dediğimde bana "deli misin? bu iş yapılır mı? vazgeç bu sevdadan." dedi. Onun dediklerine çok değer vermeme rağmen ben vazgeçmedim, bütün ikazlara, itirazlara ve engellere rağmen istediğimi gerçekleştirmektim. Çünkü bir insanın ancak sevdiği ve mutlu olduğu işi yaparsa başarılı olabileceğini biliyordum. Bunu görmüştüm. Eğitim hayatım bana bunun en büyük örneğiydi.

Bütün amacım oyunculuk okumaktı demiştim ya- o zaman neden konservatuar sınavlarına girmedin demeyin-, ailemin tek şartı vardı. Üniversiteyi "Üniversitede okumak yani elle tutulur bir "bilimde" okumaktı. Şu anki aklım olsa hiç birisini dinlemem konservatuar sınavlarına girerdim. Ama ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Kabul ettim. Eğer onların istediğini yaparsam onlar da bana master'a oyunculuk okumama karışmayacaklardı. Anlaşmamız süperdi. ÖSS'ye girdim. Puanlarım geldi. Fena değildi. Yabancı Dil olduğum için en rahat Dil Edebiyatlara girebiliyordum. Benim de amacım buydu. İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyup, yurtdışına gitmek.

Işık Üniversitesini, puanımdan çok yüksek diye, büyükbabamın vasiyetiydi diye yazmıştım. O sene puanlar çok düştü. Ben bir anda kendimi IŞIK ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ'nü kazandım. 1 hafta şoktan çıkamadım. Ben politikadan anlamazdım, sevmezdim, sıkılırdım, TV'de başbakan çıkınca TV'yi kapardım ve bana Politika okutucaklardı.

İlk sene çok azimliydim. Bir sürü AA getirdim filan. Ama bir sorun vardı: Benim burda ne işim var? İkinci sene bi çocuğun peşinden gittim. Peşinden gidicem diye notlarım düştü, hayallerimden vazgeçme noktasına geldim. O zamanlar ne düşündüğümü ben de bilmiyorum. Çocukmuşum işte. Üçüncü sene de notlarım düşmeye devam etti. Dersler zorlaşmıştı, ben dersleri anlamıyordum, sınıfta o kadar azimli insanlar vardı ki eziliyordum. Karşılaştırmalı Edebiyata yatay geçiş yapmayı bile düşündüm. Bunun yanında gene aşk hayatımdaki karışıklıklar devam etti. Üçüncü sınıf biterken 4'e geçerken bi silkelendim. Ya bu deveyi güdecek ya bu diyardan gidecektik çünkü. Ben deveyi gütmeyi seçtim. 4. sınıfta notlarım yükseldi ve ben yarım dönem fazlayla mezun oldum. OH BE. Başarılı olamamamın sebebi %10 ders çalışmamam, %15 Şile, %25 arkadaşlar,%50 bölümü sevmememdi. Kıssadan Hisse: Sevdiğiniz işi yapın. Anneannem tabikide benim 4 buçuk sene sonunda hayalimden vazgeçip, dışişilerinde büyükelçi olmamı istedi. Master'a gidicem her şey ayarlandı, hala bu isteği devam ediyor. Bir yerden dönüp, Büyükelçi/Konsolos olucağımdan emin gibi.

Mezun olunca bu sefer işimi şansa bırakmamam gerektiğini biliyordum. Bütün okulları araştırdım. Nereler iyi eğitim verir sinema konusunda, ne artıları vardır hepsini biliyordum. Sonunda New York Film Academy'de karar kıldım. NYFA hem master's degree veriyordu, hem iyiydi, hem de Universal Studiolardaydı. Daha ne olsun ama dimi?

2 yorum:

  1. Ben Bloga Blog demem Blog Blog olmayınca.
    Bugünden itibaren takipçin oldum Bubu , yeni yazılarını bekliorum.

    YanıtlaSil
  2. ama büyükbabanın vasiyetini iyi ki de yerine getirmişsin bubu, yoksa asla tanışmamış olucaktık =)
    ben de takipteyim, bilesin.

    YanıtlaSil